Sonsuz İhtimallerle Ben

Tercih yapmaktan, tercih yapmamaktan, yanlış tercih yapmaktan, pişman olmaktan, hataları telafi edememekten, bu duyguları hissetmekten, bu duygularla ezilmekten endişe ettiğim için içimdeki yorucu yoğunlukta büzüşüp, küçücük kalıyorum. Günlük küçük kararlardan tutun da hayatımın tümünü etkileyecek o en önemli seçimlerde bile tuhaf tatsız bir ihtimaller karmaşası yaşıyorum.

Bu durumu daha havalı hale getirmek için zihnimde o an kendim için paralel evrenler yaratıp, hangisi daha mantıklı olur, hangisini seçmeliyim, hangisinden vazgeçmeli, hangisinde diretmeliyim diye düşünürken ; bir de bakıyorum ki o ihtimaller başka karmaşık ve anlaması güç olasılıklar yaratmış.

Ben ihtimaller ve sonsuz kararsızlık içinde savrulurken –bazen ya da sıklıkla bilemiyorum, şu an bu durum bile bazen ya da sıklıkla olmak üzere diye iki evrene bölündü- doğal akış içinde elbette seçimler yapıyorum. Her seçim beni çok önemli bir iş yapmışım gibi mutlu ediyor. Sebze dolabındaki çürümüş patatesi bulmuşum ve ondan kurtulmuşum , artık mutfak kokmuyor gibi kendi için küçük, ama mutfak için büyük bir mutluluk oluşturuyor. Bir seçim yapıldı, içime külçe gibi oturan görev tamamlandı, bir paralel evrende işler yoluna koyuldu, şimdi önüme bakabilirim diye 32 saniyelik bir huzur yaşıyorum.

esra_tavukcu

Fakat ara sıra, o önemli karar kavşaklarına tekrar dönüyorum. Bazen bu durumu bastırdığım bir anının mancınıkla önüme fırlatılması ile yaşarken bazen de aksine hortlakları ben çağırıyorum. İşte o an, sonsuz ihtimaller arasında bir diğerine evet derken buluyorum kendimi. Hızlıca zamanın içinde akıyorum. Farklı olabilir miydi? Farklı olsaydı, yine hortlaklar gelir miydi? Hayaletlerin sesini duyar mıydın? Hayaletleri yaratıp, arada bana gelsinler diye besler miydim? Böylesi durumlarda, “o zaman sen yanlış şeyi tercih etmişsin” diye düşünebilirsiniz.

Ancak, o karar kavşağında gözlerinizi kapatıp zamanda akarken, hiçbir tercihi enine boyuna düşünerek veremediğinizi, veremediğimizi anlayacaksınız.

İnanılmaz karmaşık bir düzen içinde her şeyin nasıl da birbiri ile bağlantılı olduğunu görüp irkilirken, motif motif işlenen bu olaylar beni hem korkutuyor hem de tüm olasılıkların benim için en iyisi olduğunu bilmek bana tarifsiz bir huzur veriyor.

Kendi adıma diyebilirim ki, tüm evrenlere güvenebilmeyi öğrendim. Tüm olasılıkları kabul ediyorum, seçimlerin ve kararların değiştirilebilir olduğunu anlıyorum. Çünkü kararlar da, tıpkı bizler gibi canlılar, yenileniyorlar. Her an yeniden oluşuyorlar.Büyüyorlar, yaşıyorlar, ölüyorlar.

Hortlakları, hayaletleri, kendi kararsızlıklarında boğuşup çıkmaz sokaklar yaratanları, kaybolanları,cinleri ve Lilith’i, bütün haliyle kabul ediyorum.

Hepsini seviyorum.

Kıyametlik Bir Yanlış

Büyük sözlerin, büyük aşkların ve büyük tutkuların kıyametlik bir yanlışa dönüşüp can yakması mı daha kötüdür; yoksa, yalan, sahte dediğimiz her şeyi bir yana bırakarak gerçek hayatlara kavuşacak cesareti gösteremeden yaşamak mı?

Yaşanması muhtemel tüm güzel hikâyeleri bir kenara bırakıp; bizim için konfor alanı yaratan, her açıdan öngörülebilir karakterler arasında nefes almaya çalışmak, kendimizi ve o yarattığımız dünyadaki herkesi çürütmek değil midir?

Tehlikeli bir ipin üzerinde yürüyor, zamanın içinde kayıp gidiyor ve genellikle en doğru ihtimaller arasında bile yanlışı, bizi tüketecek olanı, pişman olacağımızı seçiyoruz.

Ateşlerin içinden geçtiğimizi, yangını geride bıraktığımızı düşünerek arkamıza baktığımızda külleri görüyoruz, o zaman anlıyoruz ki, ateş zaten biziz.

Şimdi farklı zamanlarda aynı kaldırımlarda yürüyerek izler bırakıp, kurtarılmayı diliyoruz. Birbirimizden habersiz şekilde odalarımızın yanan ışıklarını kolluyoruz. Şimdi saçlarımıza ve parmak uçlarımıza dokunulmasından ürkerek yaşıyoruz.

gölge

Günahların en büyüğü olan korkaklık öyle bir çevrelemiş ki bizi, diyet ödemeyi cesur olmaya tercih eder olmuşuz.  

Korkunç zamanların içinde, bir ilaç gibi, masallardan fırlamış gibi yaşadığımız o sayılı vakitlerde “seni gördüğüm anda bile vakit hemen geçecek ve belirsiz bir süre ayrı kalacağız düşüncesi dört yanımı sarıyordu”.

Ve kafamın üzerinden şarapnel parçaları geçerken, tıpkı dediğin gibi “ Yalnızlık; benim için senin varlığının haricinde olan her şeydir. Kader, olmuş bitmiş her şeyin avuntusudur ve sensiz bedenim, şimdi çocukların bakır tellere isimlerini yazdıkları şehirdir.”

Duygularını Özgür Bırak

Bizler, atalardan gelen duygusal bastırmaların, duyguların keşifsizliğinin ve ne yazık ki yanlış anlamdırmaların sonucu olarak duygusal özgürlüğü yaşamayı zafiyet olarak görebiliyoruz.

Bazen ne hissettiğimizi anlamıyor, anlasak bile bunu göstermekten çekiniyor ya da hissettiğimiz duyguları gösterdiğimiz/paylaştığımız zaman yargılanmaktan ve çeşit şekillerde etiketlenmekten endişe ediyoruz. Hatta öyle ki duygusal şefkat ve özgürlük konusu toplumun eleştirel yüzü ile karşılaşmadan, bireyin kendi kendine acımasızlığı ile de karşılaşıyor. Biz, herkesten önce kendimize karşı şefkatsiz davranabiliyoruz.

Sen, sen olmasan kim olurdun ?

Kabul görme, bir zümreye ait olma, iş yerinde takdir edilme, ailede sevilme, özel ilişkilerde vazgeçilmez olma,  onay alma gibi bizi dışarıya bağımlı kılan her türlü sahte ihtiyaca baktığımızda; bunların duygusal travmalarımız sonucu ortaya çıkan ve bizlerin de yıllar geçtikçe içselleştirdiğimiz, bize zincir vuran ihtiyaçlar olduğunu görüyoruz. Asıl kimliğimize ulaşmak için, kendimizi keşfetmek için sormamız gereken ilk soru şu olmalı: Bütün düşünce kalıpları ve klişeler ortadan kalktığında, kimsenin senden bir beklentisi kalmadığında, geçmişten ve gelecekten bağımsız olarak tam şu anda sen kim olurdun?

Modern dünyanın kaotik yapısını ve birbirimizi sıkıştırmak için kurduğumuz acımasız tuzakları görüp kabul ederek, yaşadığın her ıstırabın geçici olduğunun farkındalığını yaşayarak adım attığında, hatta acı ile beraber tüm diğer duyguların bilincimizin bir yansıması olduğunu keşfederek hayata devam ettiğinde tamamen başka birisi olur muydun?

İçimize bakıp duygularımızı görmekten öyle korkuyoruz ki, duyguların da düşüncelerin bir tezahürü olduğunu keşfedemiyoruz. Aslında tüm duygular, akıldan ortaya çıktığı için “neşe ile acı arasında bir farklılık bir üstünlük yok” dediğimizde bunu sindirmek biraz zor olabiliyor. Sadece duyguların bir var oluş amacı vardır, bir şeyler anlatmak isterler. Ve herkes duygularına, hayattaki deneyimlerine göre anlam yükler.

Geveze duyguların da konuşmaya hakkı var

Bu kadar fazla enformasyonla mücadeleye etmeye çalıştığımız bir dönemde, gerekli ve gereksiz bilgiyi ayırt etmek giderek daha zor oluyor. Her yerden hızlı tüketim, kirlilik ve aşırılık bombardımamına tutuluyoruz. Her duyumuz tetikleniyor. Zihnimizin ve kalbimizin berraklığını korumanın bu kadar değerli ve zor olduğu günlerde vücudumuzun en güçlü enerji kaynağının kalp olduğunu sık sık hatırlamak lazım.

Bırakın duygularınız sizinle iletişime geçsin. Kısıtlamayın, özgür bırakın. Biraz sarsılacaksınız, bastırmış olduklarınız, her duygu her anı ortaya çıkacak. Korkmayın, devam edin.  Neyi anlatmak istediklerine kulak verin. Sonra duygularınız ile düşünceleriniz arasındaki bağı görün. İşte o zaman, kendi oluşturduğumuz bu dünyayı her an değiştirebilecek gücü ve gerçek duygusal özgürlüğü keşfederiz.